TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI KAYNAK SİTESİ

Edebiyat'a dair her şey alikaramanhoca.com 'da

Üyelik Girişi
KAHRAMAN KADINLARIMIZ
TÜRK BASINININ TARİHSEL GELİŞİMİ
EDEBİYAT KONU ANLATIM VE SORU ÇÖZÜM VİDEOLARI
TYT-AYT ÖNEMLİ HATIRLATMALAR
SINIFLARA GÖRE DERS NOTLARI
TÜRKÇE (DİL VE ANLAM BİLGİSİ)

DÖNEMLERE GÖRE NAZIM ŞEKİLLERİ

Dinî Tasavvufî Halk Edebiyatı (Tekke Edebiyatı)

İslamiyet’in ve bununla birlikte Tasavvuf düşüncesinin halk arasında hızla yayılması ile kendini Allah yoluna adamış, gönül eri, hak aşığı, insan sevgisi ile dolu şairler yetişmiştir. Bu şairler en samimi ve sade bir dil ile halka İslam dinini ve tasavvuf anlayışını tanıtmak istemişlerdir. Dünyevi arzu ve emellerini bırakıp kendilerini sadece Allah yoluna adayan bu şairlerden halk arasında en çok tanınanı Yunus Emre’dir. Yaşadığı yüzyıllarda pek tanınmasa da ilerleyen zamanlarda ve günümüzde çok sevilmektedir. Yine Hacı Bektaşi Veli, Pir Sultan Abdal gibi Bektaşi şairleri de çok sevilmiş ve bu şairlerin şiirleri, duygu ve düşünceleri günümüze kadar ulaşmıştır.

ÖZELLİKLERİ:

* Hece ölçüsü ağırlıklıdır, az da olsa aruz ölçüsü kullanılmıştır.

* Yarım uyak ve redif sık kullanılmıştır.

* Tasavvuf terimlerinin dışında dil, halkın anlayabileceği nitelikte ve sadedir.

* Saz eşliğinde söylenenler de vardır.

* Allah sevgisi, nefsin öldürülmesi, insan sevgisi, ölüm, Allah’a varış yolları, tasavvuf ilkeleri temel konularıdır.

* Coşkuludur, genellikle didaktik şiirlerden oluşur.

* Nazım birimi dörtlüktür ancak beyitle oluşturulmuş türler de vardır.

Dini-Tasavvufi Türk Şiiri Nazım Türleri

İLAHİ NAZIM TÜRÜ

Allah'ı övmek ve O'na yalvarmak için yazılan, Allah sevgisiyle, insan sevgisini bütünleştiren içten şiirlerdir.

Özel bir beste ile söylenir.

Hece ölçüsünün 7'li, 8'li ve 11'li kalıbıyla söylenirler.

Dörtlüklerden oluşur. Dörtlük sayısı 3 -7 arasında değişir.

 Genelde şiirin içinde şairin mahlası geçer.

 İlahiler tarikatlara göre farklı isimler alır: Mevleviler'de âyin, Bektaşilerde nefes, Aleviler‘de deme, Gülşeniler'de tapuğ, Halvetiler'de durak, öteki tarikatlar da cumhur gibi…

 İlahi denince akla Yunus Emre gelir.

YUNUS EMRE KİMDİR?

1238'de doğduğu 1320'de öldüğü tahmin ediliyor.

Yaşına ilişkin bilgiler sınırlıdır. Doğum ve ölüm yeri kesin olarak bilinmemektedir.

13. yüzyılın ortalarına doğru Moğol İstilası ve Selçuklu Devleti'nin yıkıldığı dönemde Anadolu'da yaşadığı sanılıyor.

Taptuk Emre'nin dergâhında hizmet etti. Taptuk Emre'nin düşüncelerini yaymak için Anadolu'da köy köy, kasaba kasaba dolaştı.

Şiirlerinde içli bir Allah aşkı ve derin bir insan sevgisi vardır.

Tüm şiirlerinde Allah'a ulaşma çabasıyla duyduğu mutluluk, ona kavuşma isteğinin coşkusu ve kavuşamamanın verdiği acı vardır.

İlahi türünün en güzel örneklerini vermiştir.

Çoğunlukla hece ölçüsü kullanmıştır. "Risaletü'n Nushiyye" adlı eserinde ise aruz ölçüsünü kullanmıştır.

Sade bir Türkçe ile yazmıştır. Halk dilinin deyiş ve özelliklerini de şiirlerinde kullanmıştır. Süsten uzak ve içten yazmıştır.

Tasavvufun çizgilerini ve felsefesini halka en iyi anlatan mutasavvıftır.

ESERLERİ

Divan

Risaletü'n Nushiyye (Nasihatler Kitabı)

İLAHÎ AŞKI KONU EDİNEN TASAVVUF SANATÇILARI

12.yy. ➜Hoca Ahmet Yesevi

13.yy. ➜Yunus Emre, Hacı Bektaş-ı Veli

14.yy. ➜Kaygusuz Abdal

15.yy. ➜ Hacı Bayram-ı Veli, Eşrefoğlu Rumi

16.yy. ➜ Pir Sultan Abdal

17.yy. ➜ Niyaz-ı Mısrî, Sinân-ı Ümmî, Hüdâi

18.yy. ➜ Balım Sultan

 

NEFES

Hacı Bektaş Veli'nin yolundan giden tekke şairlerinin yazdıkları ilahi benzeri şiirlerdir.

Nefeslerde Allah sevgisi, vahdetivücut inancı, olgun insan olma konularının yanında Hz. Muhammet'e, Hz. Ali'ye, Ehlibeyt'e ve Hünkâr Hacı Bektaş Veli'ye duyulan sevgi de işlenir.

Nefeslerde hece ölçüsü ve dörtlük birimi kullanılır.

 Kafiye dizilişi koşma tipindedir.

KAYGUSUZ ABDAL (1341? -1444)

Dinî-tasavvufi halk edebiyatının önemli temsilcilerinden olup mutasavvıf bir şairdir. Asıl adı Alaaddin Gaybî’dir.

Varlıklı bir aileye mensup olan Gaybî, iyi bir eğitim görmüştür.

 Zamanının bütün ilimlerini, tasavvufu, dinî konuları ve Farsçayı bilen birisidir. Tekkede yetiştiği için didaktik içerikli eserlerinde açık ve sade bir dil kullanmıştır.

Bazı şiirlerinde Yunus Emre’nin etkisi açıkça görülen Kaygusuz’un hece ile yazdığı şiirlerinin yanı sıra gazel tarzında yazdığı şiirleri de bulunmaktadır. Kaygusuz

Abdal, son zamanlarına kadar Anadolu’daki Bektaşiliğin ileri gelenlerinden birisi olmuştur. Divan, Gülistan, Gevhernâme, Budalanâme, Vücudnâme, Saraynâme sanatçının tanınmış eserlerinden bazılarıdır.

Nutuk

Tekke Edebiyatı’nda pirlerin ve mürşitlerin, tarikata yeni giren müritleri bilgilendirmek, tarikat derecelerini ve tarikat adabını öğretmek amacıyla söylenen didaktik şiirlerdir.

Örnek:

Edeb gerektür kula

Tâ işi temiz ola

Edebsüz girme yola

Var edeb öğren edeb

Devriye

Evrendeki canlı cansız her şey Allah’tan gelmiştir, yine Allah’a dönecektir. Bu felsefeyi yansıtan şiirlere Tekke edebiyatında devriye denilmiştir.

Şathiye

*Dini ve tasavvufi halk şiirinde genel olarak mizahi manzumelere şathiye adı verilir.

*İnançlardan alaylı bir dille söz eder gibi yazılan şiirlerdir.

* Görünüşte saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği anlaşılır.

* Bu tür şiirlere genellikle Bektaşi şairlerinde rastlanır.

* Bu türün en tanınmış şairi Kaygusuz Abdal’dır.

Not: Yukarıdaki türler koşma nazım biçimiyle yazıldığı için birer nazım biçimi değil, nazım türüdür.

ANONİM HALK EDEBİYATI

Kim tarafından söylendiği bilinmeyen halkın ortak malı sayılan ürünlerin oluşturduğu edebiyattır.

Sözlü geleneğe dayanır.

Dili yalın, akıcı bir halk Türkçesidir.

Şiirde hece ölçüsü kullanılır.

En çok 11’li hece ölçüsü kullanılmıştır.

Somut ve gerçeklerle iç içe bir edebiyattır.

Anonim halk edebiyatı ürünleri; “Mani, ninni, türkü, destan, tekerleme, bilmece, masal, atasözleri, halk hikâyeleri, karagöz ve orta oyunu” vb.

Bu ürünlerde “ölüm, aşk, hasret, yiğitlik, sıla özlemi, toplumsal aksaklıklar” gibi tüm insanlığı ilgilendiren konular işlenir.

Mecazlara ve diğer söz sanatlarına fazla yer verilmez.

Anonim Halk Şiiri Biçimleri:

Türkü

• Kendine özgü bir ezgi ile söylenen nazım biçimidir.

• Genellikle anonimdir, yazarı bilinenleri de zamanla halka mal olmuştur.

• Aşk, tabiat, ayrılık, hasret, gurbet, sevgi, güzellik gibi konular işlenir

• Türküler 8’li(4+4) veya 11’li(4+4+3) hece ölçüsüyle söylenir.

• Türküler iki bölümden oluşur.

1-Bent: Türkünün asıl sözlerinin bulunduğu bölümdür.

2-Kavuştak: Her bendin sonunda tekrarlanan bölümdür. Nakarat ya da bağlama adı da verilir.

Türkü Çeşitleri:

Türküler; ezgilerine, konularına ve yapılarına göre çeşitli başlıklar altında toplanabilir. Ezgilerine

göre bozlak, hoyrat, kayabaşı, oyun havaları gibi isimlerle anılırken konularına göre aşk türküleri,

doğa türküleri, çocuk türküleri, kahramanlık türküleri, askerlik türküleri gibi isimlerle anılır. Türküler yapılarına göre gruplandırılırken türkülerin bent ve kavuştaklarının kümelenişi göz önünde bulundurulur ve bu yönüyle çok değişik şekillerde karşımıza çıkar.

 

Türkü Örneği:

Gurbet Elde Bir Hal Geldi Başıma


Gurbet elde bir hal geldi başıma,

Ağlama gözlerim Mevlâ Kerimdir.

Derman arar iken derde düş oldum,

Ağlama gözlerim Mevlâ Kerimdir.


Hüma kuşu yere düştü ölmedi,

Dünya Sultan Süleyman'a kalmadı.

Dedim yâre gidem nasip olmadı,

Ağlama gözlerim Mevlâ Kerimdir.


Mâni

Tek dörtlükten oluşan, çok çeşitli konuları işleyebilen ve genelde “aaxa” biçiminde uyaklanan nazım biçimidir.

Aşk, sevgi, yiğitlik, evlat sevgisi, toplum olayları ve ölüm gibi temaları işleyen bir türdür.

Hecenin 7’li kalıbı ile söylenir.

Tek dörtlükten oluşur.

İlk iki dize hazırlıktır; yani doldurmadır.

Asıl maksat son iki dizede söylenir.

Kafiye örgüsü aaxa şeklindedir.

Dört dizeden fazla olan maniler de vardır.

İki kişinin karşılıklı söyledikleri manilere “deyiş” denir.

Mani Çeşitleri:

1-Düz Mâni (Tam Mâni): Yedişer heceli dört dizeden oluşur. Uyakları cinassız mânilerdir.

Keten gömlek giyemem

El sözüne uyamam

Bir dilbere kul oldum

Fakat adın diyemem

2-Kesik (Cinaslı) mâni: Birinci dizedeki hece sayısı 7’den az olan ve cinaslı kafiye ile kurulan manilerdir.

Yara sızlar

Ok değmiş yara sızlar

Yaralının halinden

Ne bilsin yarasızlar

**********************************************

Yâr sana

Gam çekme deli gönül

Bulunmaz mı yâr sana

Çünkü ferhat’ım dersin

Şu dağları yarsana

3-Yedekli mâni (Artık Mâni): Düz mâninin sonuna aynı kafiyede iki dize daha eklenerek söylenen mâniler. Cinaslı kafiye kullanılmaz, birinci dizeleri anlamlıdır. Yedekli mâniye artık mâni de denir.

Derdim var beller gibi

Söylemem eller gibi

Kalbimin hüzünü var

Yıkılmış iller gibi

Gözlerimden yaş akar

Boşanan seller gibi

***************

Düşeli garip ile

Aşk ile düştüm dile

Dediler yazık sana

Yar seni bilmez bile

Düşürmesin kimseyi

Mevla böyle müşkile

*****************

İlkbahara yaz derler

Şirin söze naz derler

Kime derdim söylesem

Bu dert sana az derler

Kendin ettin kendine

Yana yana gez derler

-****************

4-Deyiş: İki kişinin karşılıklı söylediği mânilerdir. Soru yanıt şeklinde düzenlenir. Bir başka kişinin ağzındanmış gibi aktarıldığı şekilleri de vardır.

Karşıya kaban derler

Ökçeye taban derler

Kız hatırın kalmasın

Nişanlın çoban derler

 

Karşı kabansız olmaz

Ökçe tabansız olmaz

Niye hatırım kalsın

Sürü çobansız olmaz

Altınım alma beni

********************************************

Dillere salma beni

Götür sarrafa göster

Kalp isem alma beni

Altınım aldım seni

 

Dillere saldım seni

Sarraf seni neylesin

Beğendim aldım seni

5. Karşı-Beri Mâni: Konu bütünlüğü içinde ya bir kişi ya da karşılıklı iki kişi tarafından söylenen mânilerdir.

Erkek:

Gökte yıldız bir sıra

Sarılmış mor mintana

Benim gibi kul gerek

Senin gibi sultana

Kız:

Gökte yıldız bir sıra

Sırma ördüm mutana

Senin gibi er lâzım

Benim gibi sultana

ÂŞIK TARZI HALK ŞİİRİ GENEL ÖZELLİKLERİ

Bu edebiyatın yaratıcıları usta – çırak ilişkisiyle yetişen gezgin âşık (ozan)lardır.

Din dışı konuları işleyen ve “âşık” denen saz şairleri tarafından oluşturulan Halk edebiyatı türüdür.

15.yy.ın sonlarına doğru halk, Anadolu’da göçebe hayattan yerleşik hayata geçmeye başlamış; böylece Halk şiirinde “ozan”ın yerini “âşık”; “kopuz”un yerini “saz” almıştır.

Âşık adı verilen halk şairleri tarafından oluşturulmuştur.

Âşıklar genellikle okuryazar değillerdir.

Âşıklar; köy, kasaba, şehir ve asker ocaklarında yetişir.

Konu, genellikle doğal güzellikler, aşk, sosyal olaylar, ayrılık, özlem, ölüm, yoksulluk vb.

Hece ölçüsünün 7, 8, 11’li kalıpları çok kullanılmıştır.

Daha çok yarım kafiye kullanılmıştır. Cinaslara da yer verilmiştir.

Şiirlerin son dörtlüğünde şairin mahlası(veya adı) kullanılmıştır. Buna "tapşırma" denir.

Kullanılan dil halk dilidir. Söyleyiş yalın, sade ve özlüdür.

Âşık edebiyatına ait şiirler, meraklı dinleyiciler tarafından “cönk” adı verilen defterlerde toplanmıştır.

Cönkler, bir çeşit şiir antolojisi sayılabilir.

Âşık edebiyatı nazım biçimleri: “Koşma, semai, varsağı, destan”

Âşık edebiyatı nazım türleri: “Güzelleme, koçaklama, taşlama, ağıt”

 

1) KOŞMA

 Âşık Edebiyatı’nın en sevilen ve en yaygın olarak kullanılan şiir biçimidir.

Koşmalar genellikle lirik konularda söylenir.

Dörder mısralık bölümlerden oluşur.

 Dörtlük sayısı genelde üç ile beş arasında değişir. Altı dörtlükten oluşan koşmalar da vardır.

 11’li hece ölçüsüyle (6+5 ya da 4+4+3 duraklı olarak) yazılır/söylenir. 4+3 ve 4+4 kalıbıyla söylenmiş koşmalar da vardır.

 Sözlü Türk Edebiyatın’daki koşuk nazım şeklinin devamı niteliğindedir.

 Koşmalarda değişik kafiye örgüleri kullanılır. En yaygın kafiye örgüsü: abab cccb dddb cccb ... veya; aaab cccb dddb... veya; xaxa bbbc ccca ddda... şeklindedir.

Son dörtlükte şairin adı veya mahlası geçer.

 Koşmalar konu yönünden Divan Edebiyatı’ndaki Gazel ve şarkı’ya benzer.

 Türk Edebiyatı’nın tanınmış koşma şairleri Karacoğlan, Bayburtlu Zihni, Aşık Ömer ve Erzurumlu Emrah’tır.

 Genellikle saz eşliğinde, ezgiyle söylenen koşmalar, ezginin niteliğine göre “Acemi koşması, Ankara koşması, topal koşma, kesik kerem” gibi türlere ayrılır.

 Aşk ve doğa konularının yanı sıra, ayrılık, özlem, yalnızlık, gurbet, sıla, ölüm gibi temaları işler.

Koşmalar konularına göre dört çeşittir:

a) Güzelleme: İnsan, hayvan ve tabiat güzelliklerinin anlatıldığı koşmalara denir. En ünlü şairi Karacaoğlan (17. yy.) dır.

b) Koçaklama: Yiğitçe bir anlatımla söylenen, kahramanlık ve savaş konulu koşmalardır. Bu türün en başarılı sanatçıları Köroğlu (16. yy.) ve Dadaloğlu (19.yy.)'dur.

c) Taşlama: Toplumun ve insanların eksik yönlerinin ele alınarak, bunların eleştirildiği koşmalardır. Aynı konunun işlendiği şiirler Divan Edebiyatı’nda hiciv, Batı edebiyatında satir, çağdaş edebiyatta yergi olarak adlandırılır. Bu türün ünlü ozanı Seyrani (19. yy.)'dir.

d) Ağıt: Ölüm ve doğal afetler üzerine özel bir ezgiyle söylenen koşmalardır. Ölüm konulu şiirlere Sözlü Türk Edebiyatı’nda Sagu, Divan Edebiyatı’nda Mersiye adı verilir.

2. SEMAİ

· Hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla söylenir.

· Koşma gibi kafiyelenir.

· En az 3, en fazla 5-6 dörtlükten oluşur.

· Kendine özgü bir ezgisi vardır.

· Koşmada işlenen temaların ve konuların hepsi, semaide de kullanılır.

· Koşmada ayrılan yönleri; bestesi ölçüsü ve dörtlük sayısıdır.

· Halk şiiri nazım türleri semailerde de kullanılır.

· Halk şiirinde aruzla söylenmiş semailer de vardır. Bunlar divan şiirine özenmiş şairler tarafından söylenmiştir.

ÖRNEK:

SEMAİ

İncecikten bir kar yağar,

Tozar Elif Elif deyi,

Deli gönül abdal olmuş,

Gezer Elif Elif deyi.

 

Elif’ im uğru nakışlı,

Yavrı balaban bakışlı,

Yayla çiçeği kokuşlu,

Kokar Elif, Elif deyi.

2. VARSAĞI

· İlk olarak Toroslarda yaşayan Varsak boyundaki ozanlar tarafından kullanılmıştır.

· Kendine özgü bir bestesi vardır.

· Müziğinde ve sözlerinde meydan okuyan, babacan, erkekçe bir hava duyulur.

· Hece ölçüsünün 8’li kalıbıyla söylenir.

· Diğer nazım şekillerinden farkı “bre, behey, hey” gibi ünlemlere yer verilmesidir.

· Hayattan ve talihten şikâyet temalarının yanında koşma ve semailerde işlenen konuların aynısı işlenir.

· Karacaoğlan’ın varsağıları ünlüdür.

ÖRNEK:

Bre ağalar bre beyler

Ölmeden bir dem sürelim

Gözümüze kara toprak

Dolmadan bir dem sürelim

3. DESTAN

“Yiğitlik, savaş, deprem, yangın gibi toplumsal açıdan önemli konuların işlendiği bir türdür.

· Nazım birimi dörtlüktür. (En uzun nazım şeklidir. 100 dörtlük olanları vardır.)

· Genellikle 11’li hece ölçüsü ile yazılır. Son dörtlükte şair mahlasını söyler.

· Kendilerine özgü bir söyleyişi vardır. Kafiye örgüsü koşma ile aynıdır.

· Halk şiirinin en uzun nazım biçimidir.

· Kayıkçı Kul Mustafa’nın "Genç Osman Destanı" en ünlüsüdür.

NOT: Âşık edebiyatındaki destanla olay çevresinde gelişen Oğuz Kağan, Ergenekon gibi destanlar karıştırılmamalıdır.

DİVAN EDEBİYATI (KLASİK TÜRK EDEBİYATI)

  • Türklerin İslam kültüründen etkilenmeleri sonucu oluşturdukları bir edebiyattır.
  • “Klasik Türk Edebiyatı”, “Yüksek Zümre Edebiyatı”, “Havas Edebiyatı” adları ile de anılır.
  • Belirli ilkeler çevresinde gelişen bu edebiyat; şairlerin, şiirlerini “Divan” denilen yazma kitaplarda toplamalarından dolayı daha çok “divan edebiyatı” adıyla ifade edilmektedir.

 

DİVAN ŞİİRİ GENEL ÖZELLİKLERİ

  • Şiirde aruz ölçüsü kullanılmıştır.
  • Nazım birimi beyittir. Dörtlük ve bentlerle yazılan şiirler de vardır.
  • Konular oldukça sınırlıdır: “İslam mitolojisi, klasik aşk öyküleri, kadın, şarap, din ve tasavvufla ilgili konular ile bazı felsefi düşünceler” en çok işlenen konulardır.
  • Tüm şairlerin kullandığı mazmunlar (klişeleşmiş, kalıplaşmış sözler) aynıdır. “servi”,  ”boy” yerine; “ok”, “kirpik” yerine kullanılır.
  • Dil süslü ve sanatlıdır. Arapça ve Farsça kelime ve tamamlamalara sıkça yer verilir.
  • Şiirde konu bütünlüğü aranmaz. Parça bütünlüğü esastır. Her beyit ayrı bir konuyu işler.
  • Anlamdan çok söyleyiş önemlidir. Ne söylendiği değil nasıl söylendiği önemlidir.
  • Kafiye, göz içindir. Genellikle tam ve zengin kafiye kullanılmıştır.
  • Şiire başlık konmaz. Her şiir, redif veya türünün adı ile anılır.
  • İnsanın iç dünyasına yönelik, soyut ve kitabî bir edebiyattır.Özgün değil taklitçidir. (Arap ve Fars edebiyatları etkisindedir.)
  • Nazım biçimi olarak gazel, kaside, rubai gibi Arap ve Fars edebiyatlarından alınan nazım şekilleri kullanıldığı gibi tuyuğ ve şarkı gibi; divan edebiyatına Türklerin kazandırdığı nazım şekilleri de kullanılmıştır.
  • Divan şiiri, kuralcı bir şiirdir.
  • Divan şiirinde konudan çok konunun işlenişi (üslup, anlatım ) önemlidir. Aynı konu, birçok şair tarafından değişik biçimlerde anlatılmıştır.
  • Şiirde en küçük nazım biçimi tek dizeden oluşur. Bir manzum parça içinde yer almayan böyle dizelere “mısra-ı azâde” denir.
  • Şiirde; tasavvuf, Türki-i Basit (Basit Türkçe), Sebk-i Hindî ve Mahallîleşme akımlarının etkileri görülür.
  • Divan şiirinde Âşık Paşa, Nedim ve Şeyh Galip heceyle birer şiir denemesi yapmışlardır.

DİVAN ŞİİRİ NAZIM ŞEKİLLERİ

BEYİTLERLE KURULANLAR

GAZEL

MÜSTEZAT

MESNEVİ

KASİDE

KIT’A

BENT SAYISI TEK OLANLAR (TEK DÖRTLÜKTEN OLUŞANLAR)

RUBAİ

TUYUĞ

BENT SAYISI BİRDEN FAZLA OLANLAR (MUSAMMATLAR)

ŞARKI

MURABBA

TERKİB-İ BENT

TERCİ-İ BENT

MUHAMMES

TERBİ (Dörtleme)

TAHMİS (Beşleme)

TARDİYE

TAŞTİR (Beşleme)

1. GAZEL

Aşk, şarap, eğlence, ayrılık, felsefi ve didaktik düşünceler, ölüm gibi lirik konuların işlendiği şiir türüdür. Konu yönünden halk şiirindeki “koşma”ya benzer.

Türk edebiyatına Arap edebiyatından girmiştir.

Aruzun her kalıbıyla yazılabilir.

İlk beytine ‘matla’ son beytine ‘makta’ denir.

En güzel beyte “beytü’l-gazel” denir.

Şairin mahlası, genellikle son beyitte veya sondan bir önceki beyitte  yer alır; mahlasın yer aldığı beyite mahlas beyiti denir.

Gazelin bütün beyitlerinde aynı konu işleniyorsa buna “yek-ahenk gazel” denir.

Genellikle gazelin beyitleri arasında konu birliği yoktur.

Bütün beyitleri aynı güzelliğe sahipse “yek- avaz gazel” denir.

Beyit sayısı 5-15 beyit arasındadır.

Kâfiye düzeni aa,ba,ca,da,ea şeklindedir.

Aşkın verdiği mutluluğu, sıkıntıyı, sevgiliden yakınmayı, sevgiliye karşı yakarışları, içli ve duygulu olarak anlatan gazellere “âşıkâne (garami, lirik) gazel” adı verilir. Divan edebiyatında bu alanın tek temsilcisi Fuzûli’dir.

Genellikle içkiyi, içki zevkini, içki ile ilgili düşünceleri, hayata karşı kayıtsızlığı, yaşamaktan zevk almayı konu olarak işleyen gazellere “rindâne gazel” denir. Bu türde en başarılı sanatçı Bâki’dir.

Kadını ve aşkın güzelliklerini konu alan, zarif ve çapkın bir anlatımla söylenmiş gazellere “şûhâne gazel” denir. Nedim bu yoldaki gazelleriyle tanınmıştır. Bu tür gazellere “Nedimâne gazel”de denir.

Ahlakla ilgili öğütler veren, türlü hayat görüşlerini yansıtan, özdeyiş niteliğindeki sözlerin ağır bastığı gazellere “Hikemî gazel” denir. Nâbi bu tarz gazelleriyle ün kazanmıştır.

2. KASİDE

Din ve devlet büyüklerini övmek amacıyla belirli kurallar içinde yazılan uzun şiirlere denir.

Arap edebiyatından geçmiştir.

Kafiye düzeni gazelin kafiye düzeniyle aynıdır.

İlk beytine “matla”; son beytine “makta” denir

Şair matla beytini kasidenin her hangi bir yerinde yineleyebilir.

Birden fazla matla beyti olan kasidelere “zatü’l- metali” denir.

Kimi kasidelerde fahriye ve tegazzül bölümleri olmayabilir. Ama diğer bölümlerin bulunması zorunludur.

Kimi zaman kasideyi oluşturan beyitlerin dize ortalarında uyaklı olduğu görülür. Bunlara “musammat kaside” denir.

Şair mahlasının bulunduğu beyte taç beyit denir.

En güzel beytine "beytü’l kasid"denir.

En az 31en fazla 99 beyit olur

KASİDENİN BÖLÜMLERİ

Nesib ya da Teşbib: Kasidenin ilk bölümüdür. Bahar mevsimi, kış manzaraları betimlenir ya da kurban ve Ramazan Bayramı anlatılır. Genellikle kasidenin en uzun ve sanatlı bölümüdür. Kasidelere ismini veren bölümdür.

 Girizgâh: Nesib bölümünden asıl konuya geçişi ifade eden bir veya birkaç beyittir. Nükteli, ince sözlerin söylendiği bölüm.

Methiye: Asıl anlatılmak, övülmek istenen kişi için ne denecekse açıklanır. Asıl bölümdür.

Tegazzül: Kasideyle ayni ölçüde ve uyakta gazel yazılır.

Fahriye: Şairin kendini övdüğü ve diğer şairlerle karşılaştırdığı bölümdür.

Dua: Şair övdüğü kişinin başarılarının devamlı olması, ömrünün uzun olması için dualar eder iyi dileklerde bulunur.

Kasideler işledikleri konuya göre çeşitli isimlerle de anılmaktadır:

— Tevhid: Allah’ın birliğini anlatan kasideler.

— Münacaat: Allah’a yalvarmak, dua etmek amacıyla yazılan kasideler.

— Naat: Peygamberimizi övmek için yazılan kasideler.

— Methiye: Devrin ileri gelenlerini övmek için yazılan kasideler.

— Hicviye: Devrin yöneticilerini eleştirmek için yazılan kasideler.

— Mersiye: Devlet büyüklerinin ölümünden duyulan üzüntülerin anlatıldığı kasideler.

— Fahriye: Şairlerin kendilerini övmek amacıyla yazdıkları kasidelerdir.

3. ŞARKI

Besteyle okunmak için yazılan, dörder dizelik bentlerden oluşan nazım biçimidir.

Halk edebiyatındaki türkünün etkisiyle oluştuğu söylenebilir.

Dörtlük sayısı 3-5 arasındadır.

Birinci dörtlükte 2. ve 4. diğer dörtlüklerde ise 4. dize tekrarlanır. Bu dizelere nakarat denir.

Miyan: Her dörtlüğün üçüncü dizesidir. Şarkının daha çok en güzel, en dokunaklı dizesini oluşturur.

Kafiye örgüsü abab, cccb, dddb … veya aaaa, bbba, ccca

Türklerin kazandırdığı bir nazım şeklidir.

Lale Devri’nde (18.yy.) gelişmiş ve yaygınlaşmıştır.

Günlük hayat, aşk, sevgi gibi konular işlenir.

Şarkı türünün en büyük şairi Nedim’dir.

Cumhuriyet döneminde Yahya Kemal de bu türde şiirler yazmıştır.

Örnek:

Gülelim oynayalım kâm alalım dünyâdan

Mâ-i tesnîm içelim çeşme-i nev-peydâdan

Görelim âb-ı hayât aktığın ejderhâdan

Gidelim serv-i revanim yürü Sa’d-âbâd’a (NEDİM)

4. RUBAİ

Rubai, edebiyatımıza İran edebiyatından geçmiştir.

Kafiye düzeni aaxa ya da aaaa biçimindedir.

Rubailerde aşk, şarap, dünyanın türlü nimetlerinden yararlanma, hayatın anlamı ve hayat felsefesi, tasavvuf ve ölüm gibi konular işlenir.

Rubai diğer nazım şekillerinden farklı olarak özel bir ölçüyle yazılır. 24 kalıbı vardır.

Rubaide ilk iki dize fikrin hazırlayıcısıdır. Asıl söylenmek istenen düşünce 3. veya 4. dizede ortaya çıkar.

Genelde mahlasız şiirlerdir.

Halk edebiyatındaki maniye benzer...

Ömer Hayyam bu türün en önemli şairidir.

Rubai Örneği:

Esrarını dil zaman zamân söyler imiş

Hengâme-i gamda dâstân söyler imiş

Aşk ehli olup da mihnet-i hicrâne

Ben sabr iderin diyen yalan söyler imiş

(Azmizade Hâletî)

EN ÖNEMLİ DİVAN ŞAİRLERİ:

Hoca Dehhani ile başlayan bu geleneğin en tanınmış sanatçıları arasında

14. yüzyılda Ahmedî, Süleyman Çelebi

 15. yüzyılda Şeyhi, Ahmet Paşa, Necati

16. yüzyılda Fuzuli, Baki, Hayali Bey, Taşlıcalı Yahya

17. yüzyılda Nef’i, Nabi

18. yüzyılda Nedim, Şeyh Gâlip

19. yüzyılda Enderunlu Vâsıf vb. sayılabilir

Hatta Şeyh Galip, divan şiirinin son büyük temsilcisi olması yönüyle Türk edebiyatında önemli bir yere sahiptir.

 

HOCA DEHHANİ(13.yy.)

 Anadolu’da Divan şiirinin ilk temsilcisi, din dışı divan şiirinin kurucusu sayılır.

 Horasan’dan Anadolu’ya gelerek Konya’da Selçuklu sarayına girmiş, 3. Alaaddin’in emriyle 20.000 beyitlik “Selçuklu Şehnamesi”ni yazmıştır.

Vatan hasretini yansıtan şiirlerini Divan’ında toplamıştır.

Arapça, Farsça ve Türkçeye aynı değeri verir.

AHMEDİ (1134-1413)

14. yüzyılın en çok eser veren, divan edebiyatının kurulmasında büyük rolü olan bir şairdir.

Türkçeyi iyi kullanır, nazım tekniğine hâkimdir.

İskendername ve Cemşüd ü Hurşit adlı mesnevileri ünlüdür.

FUZULİ (1495-1565)

Asıl adı Mehmet’tir.

Tüm yaşamını Irak topraklarında geçmiştir.

Türk edebiyatının en büyük şairlerinden biridir.

Şiirlerini Azeri Türkçesi ile yazmıştır.

Divan edebiyatının en lirik şairidir.

Aşkı kendine özgü bir üslupla ve bütün boyutlarıyla işlemiştir.

Şiirlerinde özellikle tasavvufu işlemiştir. Şiirlerinde aşk acısıyla kıvranırken, bu acılardan duyduğu mutluluğu dile getirir.

“Bilimsiz şiir temelsiz duvar gibi olur.” düşüncesindedir.

Gazel ve kasideleriyle tanınmıştır. Kendinden sonra gelen divan şairleri, şiirde onun seviyesine yaklaşabilmek için şiir yazmaya çalışmışlardır.

Şikâyetname ve Su Kasidesi çok ünlüdür.

FUZULİ ESERLERİ:

  • Türkçe Divan, Arapça Divan, Farsça Divan
  • Leyla ile Mecnun
  • Hadîkatü’s Süedâ
  • Beng ü Bâde
  • Mektuplar (Mektûbât)
  • Enisü’l Kalb
  • Heft Cam (Sâkiname)
  • Sıhhat u Maraz
  • Sohbetü’l Esmar
  • Rind ü Zahid
  • Risale-i Muamma
  • Hadis-i Erbain Tercümesi

SU KASİDESİ’NDEN BEYİTLER

Saçma ey göz eşkden gönlümdeki odlara su

Kim bu denlü dutuşan odlara kılmaz çâre su

 

Âb-gûndur günbed-i devvâr rengi bilmezem

Yâ muhît olmış gözümden günbed-i devvâra su

 

Zevk-ı tîğundan aceb yoh olsa gönlüm çâk çâk

Kim mürûr ilen bırağur rahneler dîvâra su

 

Vehm ilen söyler dil-i mecrûh peykânun sözin

İhtiyât ilen içer her kimde olsa yara su

 

Suya virsün bâğ-bân gül-zârı zahmet çekmesün

Bir gül açılmaz yüzün tek virse min gül-zâra su

SU KASİDESİ İNCELEMESİ (KISACA)

Nazım Birimi: Beyit (32 beyit)

Nazım Şekli: Kaside

Nazım Türü: Naat

Teması: Hz. Muhammed’e duyulan sevgi ve özlem

Kafiye Düzeni: aa/ba/ca/da/ea/fa…

Ölçüsü: Aruz ölçüsü

Kaside Bölümleri:

Nesib:2,3,4,5,6,7,8,9,10,11,12,13,14,15

Girizgâh: 16,17,18. Beyitler

Tegazzül: (Bu bölüm yok)

Methiye: 19, 20. beyitler

Fahriye: 30. beyit

Dua: 31, 32. beyitler


BAKİ (1526 - 1600)

 İstanbul’da doğmuş, yaşamış ve ölmüştür.

Adı, Abdülbhâkî’dir. Bakî, onun mahlasıdır.

Ömrü boyunca, önemli devlet görevlerinde bulunmuş, ancak, en çok istediği şeyhülislâmlık görevine bir türlü ulaşamamıştır.

16.yy.da “Sultanu’ş-Şuara” adıyla anılmıştır.

Şiirlerde tasavvufa yer vermemiştir.

 Aşk, tabiat ve devrinin ihtişamı şiirlerinde yer alan başlıca konulardır

Gazel türünün tanınmış şairlerindendir.

Dili kullanmada başarılıdır. Şiirlerinde İstanbul Türkçesini kullanmıştır.

Divan şiirinin tüm kurallarını, edebi sanatları şiirde ustaca kullanmıştır.

Ahenkli, akıcı, zevkli bir dili vardır.

Söz sanatlarını başarıyla kullanır. Türkçe Divanı ile nesir türünde Fezailü’l-Mekke adlı eseri vardır. Divanındaki Kanuni Mersiyesi (terkib-i bend ) önemlidir.


NEF’Î (1582-1636)

Asıl adı Ömer'dir, Erzurumludur. İyi bir eğitim görmüştür. Padişahlara ve ileri gelenlere yazdığı kasideleri ve hicivleriyle tanınır.

Divan şiirinin en büyük övgü ve yergi şairidir.

Övdüğünü göklere çıkarır; kötülediğini yerin dibine sokar.

Kasideleriyle tanınır. Dili süslü ve sanatlıdır.

Vezir Bayram Paşa’yı hicvetmesi nedeniyle boğdurularak öldürülmüştür.

Hicivlerini “Sihâm-ı Kazâ” isimli eserinde toplar. Bunun dışında Türkçe ve Farsça Divanları vardır.

NEDİM (1681-1730)

Nedim 18. yüzyılın ilk yarısında yaşamış, devrinin ilk büyük şairidir.

Lale Devri'nin en büyük şairidir.

İyi bir eğitim görmüştür, Arapça ve Farsça öğrenmiştir.

Necati, Baki, Şeyhülislam Yahya ve kısmen Nabi'den sonra "Mahallileşme akımı" nın en güçlü temsilcisidir.

Divan şiirine yeni anlatım olanakları kazandırdı.

Hep din dışı konular işlemiştir.

Yaşadığı toplumu, Lale Devri İstanbul'unu yansıttı.

Divan şiirine yerli ve renkli bir hava getirdi.

Hece ölçüsüyle bir de türkü yazdı.

En çok şarkı yazan şairdir. Şarkı türünün en güzel ve coşkulu örneklerini vermiştir.

Çok okunan ve beğenilen kasideler yazmasına rağmen, gazel ve şarkılarıyla tanındı.

Genellikle aşk, sevgili, şarap, zevk ve eğlence konularını işledi.

Mesnevisi yoktur.


ŞEYH GALİP (1757-1799)

Şeyh Galip, Nedim’den sonra divan şirinin en son zirvesi ve divan şirininin son büyük şairi olarak kabul edilmektedir.

Ayrıca divan şiirinin en son şairlerinden de birisi olmaktadır.

Nabi ve Nedim’den sonra yetişen bu büyük şairimiz şiirde yeni anlam, hayal ve mazmun üretme amacını taşıyan Sebk-i Hindi tarzını en iyi anlayarak bu tarzın verdiği ilhamla şiirde yeni mazmunlar, semboller, hayaller, söyleyişler ve buluşlar ortaya koymayı başarmıştır.

Şeyh Galip, Sebk-i Hindi akımının en güçlü şairdir. Eserleri: Divan, Hüsn ü Aşk…

(alıntı yapılmıştır.)


Yorumlar - Yorum Yaz
İSLAMİ DÖNEM İLK DİL VE EDEBİYAT ÜRÜNLERİ
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ