TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI KAYNAK SİTESİ

Edebiyat'a dair her şey alikaramanhoca.com 'da

Üyelik Girişi
KAHRAMAN KADINLARIMIZ
TÜRK BASINININ TARİHSEL GELİŞİMİ
EDEBİYAT KONU ANLATIM VE SORU ÇÖZÜM VİDEOLARI
TYT-AYT ÖNEMLİ HATIRLATMALAR
SINIFLARA GÖRE DERS NOTLARI
TÜRKÇE (DİL VE ANLAM BİLGİSİ)

ÖZ ŞİİR ANLAYIŞI VE TEMSİLCİLERİ

ÖZ ŞİİR ANLAYIŞINI SÜRDÜREN ŞİİR (SAF ŞİİR)

 Türk edebiyatında “Saf Şiir” (Öz Şiir) eğilimi Ahmet Haşim’in “Şiir Hakkında Bazı Mülahazalar” adlı makalesiyle (Türk edebiyatında ilk poetika örneği kabul edilir.) başlar.

 Bu şairler için önemli olan iyi ve güzel şiir yazmaktır. Bu anlayışla kendilerine özgü imge düzeni oluştururlar. Özgün ve yaratıcı olan bu imgeler, dilin mantığına uygun ve dilin anlam alanını genişletip dile yeni olanaklar sunacak bir yapıya sahiptir.

Şiirde her türlü ideolojik sapmanın dışında kalarak sadece okuyucuda estetik haz uyandıran şiir yazma eğilimi, bu şairleri her türlü mektepleşme eğiliminin dışında kalıp bağımsız şahsiyetler olarak şiir yazmaya yöneltmiştir.

 Şiiri soylu bir sanat olarak kabul eden bu şairlerde düşsel (hayali) ve bireysel yön ağır basar. İçsel ve bireyci bir yaklaşımla evrensel insan tecrübesini dile getirirler.

 Saf şiir anlayışında estetik tavır ön plandadır. Bu anlayıştaki şairler didaktik bilgiden uzak durup; bir şey öğretmeyi değil, musikiyle ya da musikinin çağrıştırdığı, uyandırdığı imgelerle insanın estetik duyarlılığını doyurmayı amaç edinirler. Kısacası bu şairler şiirde anlama fazla önem vermezler. Anlaşılmak için değil; duyulmak, hissedilmek için şiir yazarlar.

 Şiirde biçim endişesi duyan bu şairlerde dize ve dil baş tacıdır. Disiplinli çalışarak mükemmele varan halis şiir yazma endişesi kendini hissettirir.

 Gizemsellik, simgecilik, bireysellik, ruh, ölüm, masal, rüya, mit temalarının yoğunca işlendiği bu şiirler zekâ ve bilincin disipliniyle bütünleştirilerek yazılmıştır.

 

Öz Şiir Anlayışını Sürdüren Şiirin Özellikleri:

  •  Milli Edebiyat Dönemi'nin şiir hareketleri bu dönemin oluşmasında etkili olmuştur.
  • 1930’lu yıllarda, herhangi bir gruba dâhil olmayıp kendi çizgisini sürdüren şairlerden oluşur.
  • Ahmet Haşim ve Yahya Kemal’in izinden gitmişlerdir.
  • Hece ölçüsünü durak sınırlamasından kurtararak seçkin bir içerikle birleştirmişlerdir.
  • Şiir dili her şeyin üzerindedir. İmgelerle yüklü kapalı bir anlatım oluşturmuşlardır.
  • Şiir bir biçim (form) sorunudur. Ahenk; söyleyiş tarzı, ritim, kafiye ile sağlanır.
  • Amaç iyi ve güzel şiir yazabilmektir.
  • Dilde saflaşma, sadeleşme görülür.
  • Şiir, soylu bir sanat olarak kabul edilir.
  • En değerli şey dizedir.
  • Sözcüklerin duygu değerini öne çıkarmışlardır.
  • Sembolik bakış tarzına yaklaşmışlardır.
  • Biçim üzerinde titizlikle durarak dil işçiliğine önem vermişlerdir.
  • Şiirde musikiyi önemsemişlerdir.
  • Şairlerin kendilerine özgü bir imge düzenleri vardır.
  • İçsel bir yaklaşımla insan anlatılır.
  • Şiirin toplum için değil, sanat için olduğunu iddia ederler ve şiirlerini sanat için yazarlar.
  • Şiirler ideolojinin esiri olmamalıdır.
  • Güzel şiir ancak çalışarak elde edilir.
  • Şiir emek işidir.

 

Öz Şiir Anlayışını Sürdüren Şairler ve Edebi Topluluklar

NECİP FAZIL KISAKÜREK (1905-1983)

Şiirleri ve tiyatrolarıyla ün kazanmış usta bir sanatçıdır.

“Büyük Doğu” ve “Ağaç” dergilerini çıkarmıştır.

Cumhuriyet Dönemi Türk şiirinin mistik şairidir.

Fransız sembolistlerinden ve halk şiirinden yararlanarak heceyle kendine has, başarılı şiirler yazmıştır.

İlk dönem şiirlerinde yalnızlık, ölüm, tabiat, kadın gibi konuları işlemiştir. 
İkinci dönem şiirlerinde yani 1934'ten itibaren tasavvufi konulara yönelmiş, dini ve mistik bir anlayışla yer yer İslami/İdeolojik söylemlerle kendine özgü bir şiir oluşturmuştur. 
Şiirlerinde sürekli bir arayış içinde olan modern insanın huzursuzlukları, metafizik ve soyut konular, özellikle son şiirlerinde güçlü bir inanç duygusu vardır. Madde-ruh çatışmasını, evren-insan ilişkisini dile getiren şiirler yazmıştır.

Necip Fazıl, Cumhuriyet’in ilk yıllarında hece vezniyle yazan şairler arasında estetik kaygıları ve metafizik-psikolojik derinliğiyle kendine bir yer edinmiştir. II. Meşrutiyet’ten sonra yaygınlaşmaya başlayan fakat ses ve nazım şekli bakımından monoton örnekleriyle henüz bir bocalama dönemi geçirmekte olan hece vezni onun şiirleriyle poetik bir değer kazanır. Muhteva olarak da mistik ve metafizik eğilimler, vehim ve sayıklama gibi marazî ve trajik özellikler kendisini döneminin diğer şairlerinden ayırır.

Sağlam, temiz bir dilinin olması, güçlü bir teknikle şiir yazması ve şekildeki kusursuzluk onun büyük bir şair olmasını sağlamıştır.

İlk şiir kitabı Örümcek Ağı’dır.

“Kaldırımlar” şiiriyle geniş bir kesim tarafından tanınmış ve sevilmiştir.
"Kaldırımlar, Sakarya Türküsü, Çile, Zindandan Mehmet'e Mektup" şiirleri ile özdeşleşmiştir.

Şiirlerini “Çile” başlığı altında bir kitapta toplamış ve bu kitapta şiir anlayışını düzyazı olarak anlatmıştır.

  • Şiir: Çile, Kaldırımlar, Sonsuzluk Kervanı, Örümcek Ağı, Ben ve Ötesi, Şiirlerim, Esselam, Mukaddes Hayattan Levhalar
  • Tiyatro: Künye, Sabırtaşı, Tohum, Ahşap Konak, Nam-ı Diğer Parmaksız Salih, Bir Adam Yaratmak, Reis Bey, Para, Mukaddes Emanet, Yunus Emre, Kanlı Sarık, İbrahim Ethem, Abdülhamit Han, Siyah Pelerinli Adam
  • Hikâye: Birkaç Hikâye Tahlil, Ruh Burkuntularından Hikâyeler
  • Roman: Aynadaki Yalan
  • İnceleme-Monografi: Namık Kemal, İlim Beldesinin Kapısı Hazreti Ali, Son Devrin Din Mazlumları, Ulu Hakan II. Abdülhamit Han
  • Makale-fıkra: At’a Senfoni, Çerçeve, Halkadan Parıltılar, 1001 Hadis, Cinnet Mustatili, Büyük Doğu’ya Doğru, Büyük Kapı, Peygamber Halkası, İdeolagya Örgüsü, Çöle İnen Nur, Hacdan, Hitabe, Kafa Kağıdı
  • Anı: Yılanlı Kuyudan, Babıâli
  • Otobiyografi: Kafa Kâğıdı  

AHMET HAMDİ TANPINAR (1901-1962)

Şiir, öykü, roman, edebiyat tarihi, makale, deneme alanlarında eserler vermiştir.

Eserlerinde Doğu-Batı çatışması, “rüya” ve “zaman” kavramları, “geçmişe özlem”, “mimari” ve “musiki” öne çıkar.

“Ne içindeyim zamanın,/ Ne de büsbütün dışında” dizeleri onun zamanı kavrayışının özünü vermektedir.

“Bursa’da Zaman” şiiri geniş bir kesim tarafından sevilmiştir. Bu şiirde geçmişle bugünü birlikte anlamaya çalışmıştır.

Ahmet Haşim’in özellikle de Yahya Kemal’in etkisinde kalmış, Fransız sembolistlerin ekilenmiştir.

Romanlarında psikolojik tahlillere önemle eğilen yazarın kendine has bir üslubu vardır.

Yazarlığı dışında İstanbul Üniversitesinde edebiyat profesörlüğü, milletvekilliği de yapmıştır.

“Beş Şehir” adlı önemli deneme kitabında Ankara, Erzurum, Bursa, Konya ve İstanbul’u anlatmıştır.

“Huzur” romanı; aşkı, psikolojiyi ve Doğu-Batı karşıtlığını içerir. Roman kişilerinin adlarının verildiği dört bölümden oluşur: İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz.

Tanpınar, “Şiirde sustuğum şeyleri roman ve hikâyemde anlatırım.” der.

Eserleri:

Roman: Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Sahnenin Dışındakiler, Mahur Beste, Aydaki Kadın

Şiir: Şiirler

Öykü: Abdullah Efendi’nin Rüyaları

Deneme: Beş Şehir, Yaşadığım Gibi

Araştırma: 19. Asır Türk Edebiyatı, Tevfik Fikret, Yahya Kemal, Edebiyat Üzerine Makaleler

 İlk romanı Mahur Beste’de, Osmanlının son dönemindeki İstanbul’un konak hayatı, kadın dünyası ve gündelik insan ilişkilerini anlatmıştır.

 İkinci romanı Huzur’da, II. Dünya Savaşı yıllarında İstanbul’da yaşanan bir aşk görünümündedir. Roman; bir şairin aşk, İstanbul, tarih, musiki, resim, mimarlık, doğa gibi kavramlarla örülü estetik dünyasını ele alır.

Annesini ve babasını küçükken kaybetmiş olan Mümtaz, amcasının oğlu İhsan tarafından büyütülür. Mümtaz, edebiyat fakültesinde asistandır ve aynı fakülteden mezun Nuran’ı sever. Nuran, dul bir kadındır ve Mümtaz’la evlenmeyi kabul eder. Ancak Nuran’ı seven Suat’ın kendisini asması üzerine, Nuran bu ölümün kendi yüzünden olduğunu düşünerek Mümtaz’la evlenmekten vazgeçer. Nuran, eski kocasıyla tekrar bir araya gelme kararı alır ve bunun üzerine Mümtaz, iyice ümitsizliğe düşer. Bir gün merdivenlerden çıkarken radyodan II. Dünya Savaşı’nın başladığı haberleri duyulmaktadır. Mümtaz ise merdivenlerde yere yığılır kalır.

 Üçüncü romanı Sahnenin Dışındakiler ’de, Milli Mücadele Dönemi İstanbul’unun eserin başkahramanı Cemal’in şahsında yansıtıldığı, siyasi meselelerin işlendiği bir romandır. Romanda, Kurtuluş Savaşı’nın yaşandığı günlerde (1920) İstanbul, sahne dışıdır; asıl sahne Anadolu’dur.

Cemal, 1920 yılında üniversite eğitimini tamamlamak için altı yıl sonra İstanbul’a döner. Hocası İhsan, ona Nasır Paşa’nın hatıralarını yazma görevi verir. Bu arada Cemal’in gençlik aşkı Sabiha, yaramaz bir adamla evlenmiştir. Bir süre sonra Cemal, Sabiha’nın resmi altında “Sahneye çıkan ilk Türk kadını” yazısını görür. Zihni oldukça karışık olan Cemal, daha kötü bir haber alır. Nasır Paşa öldürülmüş, Cemal’in hocası İhsan da şüpheli olarak tutuklanmıştır. Artık sahnenin dışı da içi kadar karışık ve zor bir durumdadır.

 Saatleri Ayarlama Enstitüsü’nde, Doğu-Batı uygarlığı arasında bocalayan toplumumuzun yanlış tutumlarını, mizahi bir dille alaya alan fantastik bir romandır.

 
AHMET MUHİP DIRANAS (1908-1980)

Şiirleriyle tanınmakla birlikte tiyatro eserleri de vardır. Fransız sembolizmiyle Türk şiir geleneğini başarıyla kaynaştırmıştır.

Halk şiiri geleneğinden yaralanmış, hece ölçüsüyle biçimsel mükemmelliğe önem verdiği şiirler yazmıştır. Aşk, doğa, yurt güzellikleri, insanın iç dünyası gibi bireysel duyguları işlemiştir.

Kar, Olvido, Ağrı ve Fahriye Abla şiirleriyle sevilmiştir.

Eserleri:

Şiir: Şiirler, Kırık Saz(Tevfik Fikret’in şiirlerinden sadeleştirilmiştir.)

Oyun: Gölgeler, O Böyle İstemezdi, Çıkmaz

 

CAHİT SITKI TARANCI (1910-1956)

Sanatta bireyi, insanı ön planda tutmuştur. Ona göre: “İnsanoğlu, dünyanın en zengin madenidir.”

Sanat için sanat anlayışına bağlı kalmıştır.

Sembolizmin etkisinde özellikle Verlaine, Baudelaire etkisinde kalmıştır.

Halk edebiyatından hece ölçüsünü, deyimleri, tekerlemeleri başarıyla kullanmıştır.

Ölüm şairi olarak bilinir. Ölüm ve yaşama sevinci en çok işlediği temalardır.

Otuz Beş Yaş, Desem ki ve Gün Eksilmesin Penceremden şiirleriyle tanınır.

Romantizm ve sembolizmden etkilenmiştir.

Serbest şiirleri de vardır.

Şiirde biçime, kafiyeye ve ahenge önem vermiştir.

Eserleri:

Şiir: Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Ömrümde Sükût, Sonrası

Mektup: Ziya’ya Mektuplar

 

ASAF HALET ÇELEBİ (1907-1958)

  • “Sezgi Şairi” olarak bilinir.
  • Şiirlerinde soyut bir âlemi anlatır.
  • Hiçbir akıma girmeyen kendine has bir şairdir.
  • Gençlik yıllarında divan edebiyatından etkilendi. Gazeller ve rubailer yazdı.
  • 1937′den sonra serbest ölçü kullanmaya ve Batı şiirinin tekniklerine yönelmeye başladı.
  • Şiirlerinde dinlerden, ideolojilerden, toplumsal olaylardan çok Anadolu-İran-Hindistan çizgisi üzerinde uzanan bir yaşamın görünümlerini sesler aracılığıyla dile getirdi.

Eserleri:

Şiir: He, Lâmelif, Om Mani Padme Hum

Biyografi: Mevlana, Molla Cami, Naima, Ömer Hayyam

 

YEDİ MEŞALECİLER

1928 yılında ortaya çıkan bu topluluk, şiir ve yazılarını “Yedi Meşale” adlı kitapta toplamışlardır. Türkiye’de Cumhuriyet Dönemi'nde “Sanat sanat içindir.” deyip öz şiir anlayışını benimseyen ilk grup Yedi Meşaleciler’dir. Bunlara göre şiir hiçbir fikir ve ideolojinin hizmetinde kullanılamazdı. Gerçek şiir, sanat için yazılan, samimi ve yenilik dolu olan şiirdir.

 

Yedi Meşalecilerin özellikleri şunlardır:

  • Cumhuriyet Dönemi’nde ortaya çıkan ilk edebi topluluktur.
  • Sanat, sanat için olmalıdır.
  • Beş Hececiler’in şiirlerini sığ olmakla suçlamışlar, onlara tepki olarak ortaya çıkmışlardır.
  • Edebiyat dünyasında bir tıkanıklık olduğundan yakınmışlardır.
  • İlkelerini “samimiyet, canlılık, içtenlik ve daima yenilik” kavramlarıyla açıklamışlardır.
  • Kişilerin iç dünyasına, eşyalara ve olaylara izlenimci(emresyonist) bir ressam gibi bakmışlardır. Şiirleri ustaca yapılmış tablo gibidir.
  • “Öz Şiir”i savunmuşlardır.
  • Şiire bir yenilik getiremeden dağılmışlardır.
  • Topluluk dağıldıktan sonra bağımsız olarak çalışmalarını sürdürmüşlerdir.

 

Topluluğun Temsilcileri: (CeZVeSi YaMuK)

 SABRİ ESAD SİYAVUŞGİL (1907-1968)

 İlgi çeken ev içi eşya ve tasvirlerinden sonra özellikle çevirileri ve edebiyatı yakından takip eden denemeleriyle edebiyatla olan bağlantısını sürdürdü. Psikoloji profesörü olarak ilmi çalışmalara kendisini verdi Şiirlerini Odalar ve Sofalar adlı kitapta topladı.

 

YAŞAR NABİ NAYIR (1908-1981)

 Şiirlerini Kahramanlar ve Onar Mısra adlı kitaplarda topladı ve diğer edebiyat türlerinde de eserler verdi.

Asıl ününü yayıncılıkla sağlamıştır. 1933 yılında çıkarmaya başladığı Varlık dergisini ömür boyu devam ettirdi. Bu dergi Türk edebiyatının gelişmesinde, yeni kabiliyetlerin yetişmesinde ve tanıtılmasında önemli rol oynadı. Ayrıca Varlık yayınlarıyla da bir edebiyat kütüphanesi kurdu. Dergi, edebiyatımızın en uzun ömürlü dergisi olup hala çıkmaktadır.

Eserleri:

Şiir: Onar Mısra, Kahramanlar

Öykü: Sevi Çıkmazı, Bu da Bir Hikâyedir.

Roman: Âdem ile Havva

Tiyatro: Köyün Namusu, Mete, Kahramanlar, İnkılap Çocukları, Beş Devir

 

 MUAMMER LÜTFİ BAHŞİ (1903-1947)

 Topluluğun dağılmasından sonra bütünüyle edebiyattan koptu.

 

VASFİ MAHİR KOCATÜRK (1907-1961)

Halk şiiri biçim özelliklerinden yaralanarak hece ölçüsüyle millet sevgisi, vatan, ulusal bilinç, kahramanlık konularını işledi. Epik şiirleriyle tanınmıştır. Daha çok edebiyatla ilgili kitap ve araştırmalarıyla tanınmıştır.

 Şiirleri: Tunç Sesleri, Geçmiş Geceler, Bizim Türküler, Ergenekon,  Hayat Şarkıları, Dağların Derdi

Oyun: On İnkılap, Yaman, Sanatkâr

Araştırma-İnceleme: Saz Şiiri Antolojisi, Türk Edebiyatı Antolojisi, Türk Nesir Antolojisi, Türk Edebiyatı Tarihi…

 

 CEVDET KUDRET SOLOK (1907-1992)

 Birinci Perde adlı kitabında şiirlerini topladı. Roman ve tiyatro türlerinde de eser veren Cevdet Kudret, okul kitapları ve edebiyat tarihimizle ilgili ciddi eserler yazdı.

Eserleri:

Şiir: Birinci Perde

Öykü: Sokak

Tiyatro: Tersine Akan Nehir, Rüya İçinde Rüya, Danyal ve Sara, Kurtlar; Yaşayan Ölüler

Roman: Havada Bulut Yok, Karıncayı Tanırsınız, Sınıf Arkadaşları

Araştırma: Edebiyat Bilgileri, Türk Edebiyatında Hikâye ve Roman, Orta Oyunu, Karagöz

Deneme: Dilleri Var Bizim Dile Benzemez, Kalemin Ucu, Bir Bakıma, Benim Oğlum Bina Okur.

 

ZİYA OSMAN SABA (1910-1957)

Grubun şiire en sadık şahsiyeti olduSebil ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak adlı kitaplarında şiirlerini toplayan Ziya Osman Saba hikâyeler de yazmıştır. Özellikle ev içi şiirler yazdı ve kendisinden daha kabiliyetli bir başka şaire, Behçet Necatigil’e örnek oldu. Şair yalnızlık duygusunu ve hatıraları şiirlerinde başarıyla dile getirir. Heceyi, duraklarında değişiklik yapmadan kullanır. Serbest şiir örnekleri de vermiştir. Ziya Osman, bütün insanların mutlu olduğu ve herkesin hoşgörü içinde yaşadığı bir dünya özlemiyle yaşar. Bu yönüyle Yunus Emre ve Mevlana geleneğinin modern çağdaki sesidir.

 Şiir: Sebil ve Güvercinler, Geçen Zaman, Nefes Almak

Öykü: Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi, Değişen İstanbul


KENAN HULUSİ KORAY (1906-1944)

 İçlerindeki tek hikâye yazardır. Yaşadığı sürede beş hikâye kitabı yayınlamış, “Osmanoflar” romanı ve kısa hikâyelerinin birçoğu gazete sayfalarında kaybolup gitmiştir. Gazeteciliğinin de etkisiyle küçük hikâye tarzını benimseyen sanatçı, Cumhuriyet döneminde korku türünde örnekler veren ilk hikâyecidir.

Hikâyeleri: Bir Yudum Su, Bahar Hikâyeleri, Bir Otelde Yedi Kişi, Son Öpüş

Roman: Osmanoflar

SERBEST NAZIM VE TOPLUMCU ŞİİR İÇİN TIKLAYINIZ!!!


Yorumlar - Yorum Yaz
İSLAMİ DÖNEM İLK DİL VE EDEBİYAT ÜRÜNLERİ
TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ